Kutsal zaman ve mekân inancı hemen bütün dinlerde mevcuttur. İslâm dininde de kutsal mekân ve zaman anlayışı hac ibadeti bünyesine yerleştirilmiştir. Hac, Hz. İbrahim’in Allah’ın emriyle Kâbe’yi inşa edip insanları hacca davet etmesiyle başlayan, içinde Hz. İbrahim, oğlu Hz. İsmail ve eşi Hz. Hacer ile ilgili hatıraları da barındıran kadim bir ibadettir. Hz. İsmail’den bir süre sonra Arapların putperestlik ritüelleriyle karıştırarak bozdukları hac, İslâm’ın gelişiyle Hz. Peygamber tarafından aslına döndürülerek tevhit ilkelerine uygun hâle getirilmiştir.
İslâmiyet’in beş esasından biri olan hac, hicretin 19. yılında farz kılınmıştır. Kur’ân-ı Kerim’de: “Yoluna gücü yetenlerin evi (Kâbe’yi), hac ve ziyaret etmeleri, insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır” (Âl-i İmrân 3/97) buyrulmuştur. Hz. Peygamber de haccı İslâm’ın beş esasından birisi olarak ifade etmiş (Buhari, “İman”, 1), haccın önemini belirtmiş, bu ibadetin nasıl yapılacağını fiilen göstermiş, “Kim Allah için hac yapar, günahtan, cinsel söz ve hareketlerden uzak durursa annesinden doğduğu gün gibi geri döner” (Buhari, “Hac”, 4; Müslim, “Hac”, 438) buyurarak haccın faziletine işaret etmiştir.
Gücü yeten yani sağlık ve servet yönünden yeterli imkâna sahip olan bir Müslümanın, ömründe bir defa hac yapması farz olup imkân elde edilince, geciktirilmeden yerine getirilmesi gerekir. Hayatında bir defa hac yapmış olan kişi bu farzı yerine getirmiş olur. İslâm hukukçularının çoğunluğu gerekli şartları taşıyan hac yükümlüsünün önündeki ilk hac mevsiminde hac yapmasının gerekli olduğu görüşündedir.
İslâm dini, hac ibadetinde de mükellefin durumunu dikkate almış ve ona güç ve imkânlarının üzerinde bir yük yüklememiştir. Hac yolculuğuna çıkacak kişinin gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kimselerin geçimlerini sosyal seviyelerine uygun olarak sağlayacak malî güce ve hac için yeterli zamana ve malî güce sahip olması gerekmektedir.
Hac ibadeti hac mevsimi / hac ayları içinde yapılır. Hac ayları hicri takvimde art arda gelen şevval, zilkade ve zilhicce aylarıdır. Bu aylardan önce hac ibadetine başlanmaz. Ayrıca hac ibadetinin vakfe, tavaf, sa‘y, şeytan taşlama gibi önemli kısımları Zilhicce ayının 8-13. günlerinde yerine getirilir.
Hac ibadeti üç şekilde yerine getirilebilir: İfrad, kıran ve temettu. İfrad haccı hac mevsiminde sadece hac için ihrama girilerek eda edilen hacdır. Kıran haccında aynı yılın hac mevsiminde hac ve umreye aynı anda niyet edilir ve ihramdan çıkmadan önce umre ardından hac eda edilir. Temettü haccında aynı yılın hac ayları içinde önce umreye niyet edilir ve umre yapılıp ihramdan çıkıldıktan sonra hac için ihrama girilip hac eda edilir.
Hanefi mezhebine göre haccın farzları şunlardır: 1. İhram, 2. Arafat vakfesi 3. Ziyaret tavafı. Hac ibadeti bu farzların sıraya uyularak yerine getirilmesiyle eda edilmiş olur.
İhram, hac veya umre yapmaya niyet eden kişinin, diğer zamanlarda serbest olan bazı davranışları belirli bir süre boyunca yani hac veya umrenin rükünlerini tamamlayıncaya kadar kendisine haram kılması anlamındadır. Hac için yola çıkan kişi Mekke’nin etrafında çeşitli uzaklıklarda yer alan ve mîkat denilen belirli yerlerde veya hizalarında niyet ederek ve “lebbeyk” şeklinde başlayan zikir cümlelerini söyleyerek (telbiye) ihrama girer. Bu noktalardan ileriye ihramsız geçilmez. Normal zamanlarda helâl olan bazı davranışlar ihramlı kimse için niyet ve telbiye anından itibaren ihramdan çıkıncaya kadar yasak hâle gelir. Kılık-kıyafet, cinsel hayat ve avlanmak gibi hususlarla ilgili olmak üzere gruplandırılabilecek bu yasakların ihlâli, yasağın çeşidine ve ihlâl biçimine göre kurban kesmek, sadaka vermek, bedelini ödemek ve oruç tutmak şeklinde değişen cezaları gerektirir. Türkçe’de “ihram giymek” hac ibadeti sırasında erkeklerin yün, pamuk veya ketenden hazırlanmış beyaz renkli dikişsiz giysiyi (ihramlık) giymesi anlamına gelir.
Hz. Peygamber “Hac Arafat’tır” (Tirmizi, Tefsir, 3) buyurarak vakfe yapmaksızın yani Mekke’nin yaklaşık 25 km güneydoğusundaki Arafat adı verilen bölgede belirli bir süre beklemeksizin haccın olmayacağını bildirmiştir. Vakfe Zilhicce’nin 9. günü öğle vaktinden Zilhicce’nin 10. günü imsak vaktine kadar yapılabilir. Öğle ve ikindi namazları Arafat’ta öğle namazının vaktinde birleştirilerek (cem’) kılınır.
Haccın bir diğer farzı olan ziyaret tavafı Hacerü’l-esved’in bulunduğu köşeden veya hizasından başlayıp, Kâbe’nin etrafında yedi defa dönmek suretiyle yerine getirilir. Hanefilerin dışındaki diğer üç mezhebe göre bunlara ilaveten sa’y (Safâ ile Merve tepeleri arasında yedi defa gidip gelmek) farzdır. Şâfiîler ise bunlara saçları kısaltmayı veya tamamen tıraş etmeyi ilâve ederek rükün sayısını beşe çıkarmışlar ve bu rükünler yerine getirilirken bir kısmında (ilk üçünde) sıraya riayet etmenin de farz (rükün veya şart) olduğunu söylemişlerdir.
Hacda vâcip sayılan birtakım uygulamalar daha vardır ki bunların terkedilmesinden dolayı hac geçersiz olmaz. Ancak meşrû bir mazeret yokken terkedilen her vâcip için kefâret ödenmesi gerekir. Haccın vaciplerinden bazıları şunlardır: Kurban Bayramı’ndan önceki Arefe gününü bayram gününe bağlayan gece Arafat yakınlarındaki Müzdelife’de belirli bir süre kalarak vakfe yapmak; şeytan taşlamak (bayram günleri Mina bölgesindeki küçük şeytan, orta şeytan ve büyük şeytan adı verilen yerlere ufak taşlar atmak); saçları traş etmek veya kısaltmak, veda tavafı yapmak.
Hac ibadeti yapmak isteyen kimselerin hacdan önce veya sonra Medine’de Mescid-i Nebevi’nin ve Hz. Peygamber’in kabrini ziyaret etmeleri farz olmamakla birlikte Müslümanlar tarafından önem verilen ve ihmal edilmeden uygulanan dinî bir gelenektir. Bunun yanında Mekke, Medine ve civarlarında bulunan Hz. Peygamber ve ashabının hatıralarının bulunduğu Kuba mescidi, Hz. Peygamber’in yanında medfun Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in kabirleri, Cennetü’l-Baki ve Cennetü’l-Mualla kabristanları ve Uhud şehitliği, Mescidü’l-Gamame, Mescidü’l-kıbleteyn gibi yerlerin ziyaret edilmesi de faziletli davranışlardır.
Hac ibadetinin dünyevi ve uhrevi birtakım hikmet ve faydaları vardır. Hacda kişi Allah için dünyaya ait bütün süs, mevki, makam ve nimetlerden uzaklaşarak O’nun huzurunda acziyetini ve O’na olan mutlak ihtiyacını itiraf ederek sadece yaratıcısına sığınır. Hac ile kişi beden sağlığı ve mal nimeti karşılığında bedenini yorarak ve malını harcayarak Allah’a olan şükran duygusunu gösterir. Yeryüzünün her bir yanından gelen Müslümanlar, kardeşlik içinde bir araya gelir ve aralarındaki bütün ırk, dil ve renk farklarını bir kenara bırakarak tek olan Allah’ın huzurunda birlikteliklerini sağlamlaştırırlar.
Hac, sembolik anlamlarla yüklü birçok ibadeti bir araya getiren, insana kıyamet gününü ve bütün insanlığın Allah’ın huzurunda toplanacağı mahşeri, kıyameti ve ahireti hatırlatan, insanın benliğinden vazgeçerek Allah’a adanmasını simgeleyen; bunun yanında Müslümanların birlik ve beraberliğini sembolize eden, ekonomik, ticari, siyasi, coğrafi, bilimsel ve kültürel yönlerden pek çok faydası bulunan yüce bir ibadettir.
Hac, inanan bir kimsenin inanç kökleriyle bağlantısını tazelemesi bakımından da önemlidir. İslâm peygamberinin ve arkadaşlarının tevhid ve adaleti hâkim kılma mücadelesi, bu süreçte yaşanmış anılar, bu kutsal mekânları ziyaret eden kişinin gözünün önünden geçer. Bu duygu yoğunluğu inanan kişiye daha yoğun bir dinamizm kazandırır ve daha üst düzeyde bir sahiplenme şuuru verir.
Hac kavramıyla doğrudan ilişkili olan ve sözlükte ziyaret etme, bir yeri imar etme anlamlarında kullanılan Umre kelimesi dinî bir terim olarak “belirli vakitlere bağlı olmaksızın ihrama girerek sadece Kâbe’nin tavaf edilmesi ve Safa ile Merve arasında sa’y yaparak (gidip gelerek) yerine getirilen ibadeti” ifade eder.
Hz. Peygamber “Umre kendinden önceki umre ile arasındaki günahlara kefârettir” (Buhârî, “ʿUmre”, 1) buyurarak umre yapmanın faziletine işaret etmiştir. Hanefîler’in çoğunluğuna ve Mâlikîler’e göre kişinin hayatında bir defa umre yapması güçlü bir sünnettir. Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre hayatta bir defa umre yapmak farzdır.
Gerek mekân gerekse yerine getirilmesi gereken esaslar bakımından, haccın ve umrenin birçok ortak noktası vardır. Ancak hac bazı açılardan umreden ayrılır: 1. Hac yılın belirli ay ve günlerinde eda edilir. Umrenin ise belirli bir vakti yoktur. 2. Hac, umrenin şart ve rükünlerine ek olarak Arafat ve Müzdelife vakfeleri, Mina’da geceleme, şeytan taşlama, kurban kesme gibi başka fiilleri de içeren daha kapsamlı bir ibadettir. Umre ise temel olarak Kâbe’yi tavaf ve sa‘yden oluşur. Her ikisini birbirinden ayırmak için hacca “büyük hac”, umreye ise “küçük hac” denilir.
Kişinin umre yapmakla yükümlü olması için gerekli şartlar -hacda zamanın belirli olması şartı dışında- hac ibadetindekilerle aynıdır. Umrenin farzları Hanefîler’e göre ihram ve tavaf, diğer üç mezhebe göre ise ihram, tavaf ve sa‘ydır. Sa‘y Hanefîler’e göre farz değil vâciptir.
Umre, hac ibadetiyle birlikte veya hacdan ayrı olarak eda edilebilir. Hac ibadetinin dışında umre yapmak istendiğinde ihrama girerken yalnız umreye niyet edilir. Ramazan ayında yapılan umre diğer zamanlardakinden daha faziletlidir. Nitekim Hz. Peygamber, “Ramazan’da yapılan umre hacca denktir” buyurmuştur (Buhârî, “Umre”, 4).
Umre, hac zamanının dışında dünya hayatının aldatıcı atmosferinden uzaklaşma, kişinin Allah’a olan acziyet ve ihtiyacını ifade edebilme, dua ve ibadet için vakit bulabilme, nefsi hesaba çekme, dünyanın farklı yerlerinden gelen Müslümanlarla kardeşliği tatma ve ümmet olma şuuruna erme için önemli bir fırsattır.
Kaynakça
Apaydın, H. Yunus. vd. Yay.Haz. İlmihal İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Araştırmaları Merkezi (İSAM), 1998.
Boynukalın, Mehmet. “Umre.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi XLII içinde, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2012. 150-153.
İbn Abidin, Muhammed Emin b. Ömer. Reddü’l-muhtar ale’d-Dürri’l-muhtar. Beyrut: Daru’l-Fikr, 1992.
İbn Kudâme, Muvaffakuddin Abdullah b. Ahmed. el-Muğnî. Yayın yeri yok. Mektebetü’l-Kahire, 1968.
İsfahânî, Râgıb. el-Müfredât fî garibi’l-Kur’ân, thk.. Muhammed Keylânî, Kahire: Mustafa el-Bâbî el-Halebi, 1961.
Öğüt, Salim. “Hac.” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi XIV içinde, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1996. 389-397.
Şirbînî, Muhammed b. Ahmed el-Hatib. Muğni’l-muhtac ilâ marifeti meani elfazi’l-Minhac. Beyrut: Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1994.